Amputasyon sonrası yaşam kalitesini artıran ve protez kullanımında devrim yaratan osseointegrasyon yöntemi, geleneksel protezlere kıyasla daha doğal, ağrısız ve fonksiyonel bir alternatif sunuyor. Bu ileri teknoloji, özellikle uzun süre protez uyumsuzluğu yaşayan hastalara umut oluyor.
Osseointegrasyon, titanyum ya da benzeri biyouyumlu bir implantın doğrudan kemik dokusuna entegre edilmesi esasına dayanan yenilikçi bir cerrahi yöntemdir. Bu yöntemle, klasik soketli protez sistemlerine gerek kalmaksızın, protez doğrudan kemiğe sabitlenir.
Terim ilk olarak dental implantoloji alanında kullanılmaya başlansa da günümüzde özellikle alt ve üst ekstremite amputasyonlarında yaygınlaşmıştır.
Bu üçlü yapı sayesinde hareket kabiliyeti artar, protezin stabilitesi sağlanır ve ağrı minimuma iner.
Osseointegrasyon yönteminin klasik protez soket sistemlerine göre birçok avantajı bulunuyor. Özellikle uzun yıllar protez kullanan ve sürekli yara, terleme, baskı gibi sorunlarla mücadele eden hastalar için büyük bir dönüşüm sunuyor.
Bu avantajlar, özellikle aktif yaşam süren bireyler için büyük fark yaratmaktadır.
Osseointegrasyon her amputasyon hastası için uygun değildir. Uygulama öncesi detaylı bir medikal değerlendirme yapılması şarttır.
Uygunluk değerlendirmesi ortopedi uzmanı, fizik tedavi uzmanı ve protez-ortez teknikerinden oluşan bir ekip tarafından yapılmalıdır.
Osseointegrasyon uygulaması genellikle iki aşamalı bir cerrahi süreçle gerçekleştirilir. İlk aşamada implant kemiğe yerleştirilir. İyileşme süreci 6-8 hafta arasında değişebilir. İkinci aşamada ise protezin bağlantısı kurulur.
Bazı merkezlerde tek aşamalı sistemler de uygulanmaktadır. Ancak bu yöntemlerde enfeksiyon riski ve komplikasyon ihtimali daha yüksektir. Cerrahi sonrası fizyoterapi süreci, başarı oranını doğrudan etkiler.
Osseointegrasyon yöntemi, ilk olarak İsveçli cerrah Per-Ingvar Brånemark tarafından geliştirilmiştir. Günümüzde Avustralya, Almanya, İsveç, ABD gibi ülkelerde yaygın olarak uygulanmaktadır.
Türkiye’de ise özellikle büyük üniversite hastaneleri ve özel ortopedi merkezlerinde sınırlı sayıda hasta üzerinde uygulanmaktadır. Ancak 2020 sonrası artan bilinç ve teknolojik altyapı sayesinde başarıyla uygulanan vakalar artmıştır.
Osseointegrasyon, yalnızca protez sabitleme yöntemi değil; aynı zamanda biyonik uzuv teknolojileri ile de entegre edilebilen bir altyapı sunar. Elektronik sinir bağlantıları ile çalışan bu gelişmiş sistemler sayesinde protez hareketleri beyinden gelen sinyallerle yönetilebiliyor.
Bazı araştırma merkezlerinde bu alandaki deneysel çalışmalar:
Bu teknolojiler, osseointegrasyon sayesinde insan vücudu ile cihazlar arasında daha doğal bir iletişim kurulmasını sağlıyor.
Bu yöntemi deneyimleyen birçok hasta, yaşam kalitesinde belirgin bir artış olduğunu belirtiyor. Hareket kabiliyetinin artması, ağrının azalması ve sosyal yaşamda kolaylık bu yöntemin en sık vurgulanan getirileri arasında.
Hasta görüşlerinden örnek:
“Soketli protezde her gün yara oluyordu, yürüme isteğim kalmamıştı. Osseointegrasyon sayesinde tekrar özgürce yürüyebiliyorum.” – Mehmet K., 42 yaşında, transtibial amputasyon hastası
Gelişen tıp teknolojileri, amputasyon sonrası yaşamın eskisinden çok daha konforlu olmasını mümkün kılıyor. Osseointegrasyon yöntemi, bu alanda umut vadeden yenilikçi bir çözüm olarak öne çıkıyor. Uygun adaylar için doğru cerrahi merkez ve uzman ekip seçimi, sürecin başarısını doğrudan etkiliyor.
Araştırmacılar, kullanıcının el yazısını ve hareketlerini ölçerek Parkinson hastalığını erken evrede tespit edebilen bir “akıllı…
Son yıllarda kilo vermek isteyenlerin gözdesi haline gelen haftalık enjeksiyon tedavileri, diyet ve spora alternatif…
Sağlık Bakanlığı’nın yeni dijital uygulamasıyla vatandaşlar, sağlık raporlarını artık e-Devlet üzerinden kolayca görüntüleyebilecek. e-Rapor sistemi…
Türkiye’de nadir gerçekleştirilen medikal operasyonlardan biri başarıyla sonuçlandı. 8 aylık bir bebeğe, henüz anne karnındayken…
Sivrisinekler yoluyla bulaşan Batı Nil Virüsü, çoğu zaman hafif seyretse de belirli koşullarda ölümcül hâle…
Son araştırmalar, hava kirliliğinin yalnızca solunum yolları üzerinde değil, çocukların beyin gelişimi ve bilişsel performansı…